Ana içeriğe atla

ODTÜ Günlükleri 1

  Çocuklu hayat her ne kadar her şeye yetişebilme gücünü verse de insana, sürekli yenilenen "Yapacaklar Listesi" hep kabarık... :) Bu akışa alıştığımı hissediyorum artık. Evet, sanırım daha az uykuyla idare edebilirim. 
  3 gün süren ODTÜ Dönem Arası Seminerleri'ne fırsat varken gidememek olmazdı. Annem, Leyla ve ben beraberce bu işin üstesinden gelebilirdik. Çocukların özellikle bebeklerin yetişkinlere göre adaptasyonunun çok daha kolay olduğunu, Leyla doğdu doğalı deneyimliyorum. Leyla'ya kolaylıkla iletebildiğim olumlu düşüncelerimi ceplerime doldurarak merhaba ANKARA!
  Ankara'nın şaşırtan Şubat havası; tatlı esintisi ve güneşle beraber karşıladı bizi. İlk adımda gelip bulmuştu bizi, tebdil-i mekandaki ferahlık ... 
  Lisede üniversite gezilerimiz sırasında gelmiştik ODTÜ'ye fakat kampüsünün bu denli büyük olduğunu o zaman fark edememişim! Seminerlerin olduğu İİBF'ye girer girmez çok güzel karşılandık; Leyla'nın bunda etkisi var mı bilmiyorum :) 2 gündür hocalarından öğrencilerine, ev sahiplerinden konuklara kadar herkes samimiyetle yardımcı olmaya çalışıyor. Konuklar çok çeşitli; şıkır şıkır teyzelerden, rasta saçlı gençlere kadar geniş bir toplulukla birlikteyiz burada. Seminer konuları birbirinden farklı; "Ağrısız Omurga İçin Doğru Postür"den tutun da "Çarpışan Kara Deliklerin Sesi"ne kadar bir sürü başlık... 
  Dün aldığım (05.02.2018) seminerlerden kısacık notlar:

Haydi Geri Kazan Enerjini- Ozanser UĞURLU

  Çağımız insanının enerji sıkışmaları sonucunda, tükenmişlik hissini engelleyecek çözümlerden bahsedildi konuşmada. Son zamanlarda çok popüler olan şehirden göçüp köye yerleşmenin, bir keşiş hayatını tercih etmenin çözüm olmadığını söylüyor; asıl önemli olanın yoğun tempo içinde olduğunun farkına varıp buna uyum sağlamak olduğuna vurgu yapıyor Uğurlu.
Kriz zamanlarına özgü geliştirdiği yöntemler ise şöyle;
-Nefes
-Çek Fişi     (telefon-televizyon hepsini kapat)
-Hayal Kur (gözlerini ve kulaklarını kapatıp kendinle baş başa kal)
  Ozanser Hoca gece geç saatlere kadar kahve dükkanlarının ağzına kadar dolu olmasını; uykuya geçişte zorlanan (rem uykusuna geçemeyen), sürekli uyarılan insanların sayısındaki artışla açıklıyor. Hiç de haksız değil...
Müziğin, dansın, kahkahanın, komedinin insanların enerjilerini kazanmalarına olan etkisini,  dinleyenlerin katılımıyla (ben de dahil:) konuşmasının sonundaki kaşıklı "Erik Dalı" oyunuyla bizlere sunmuş oldu.
  Özetle; Yatak-Taşıt-Masa-Taşıt-Kanepe döngüsünden çıkılması gerektiği önerildi.
*Ozanser Hoca'nın bahsettiği ısınma-esneme-gevşeme egzersizlerini sınıfta rahatlatıcı bir müzikle çocuklarımla yapıyordum ama her gün değildi; bunu bir sınıf rutini haline getirmem iyi olabilir.

Oyunlaştırabildiklerimizden misiniz?- Göknur KAPLAN AKILLI

  Oyun, oyun, oyun! Çocukluğundan beri oyun tutkunu biri olarak heyecanla girdiğim bir seminerdi. Oyunla ilgili yazılmış, çizilmiş öyle çok şey var ki... İnsanın doğasında var olan bu sihirli sözcük biz ilkokul öğretmenleri için de çok şey ifade ediyor.
  Göknur Hoca derslerinde de kullandığı interaktif uygulamalarla (PollEv uygulaması) katılımcıları da dahil etti (çoğu seminerin dikkat çeken özelliğiydi bence) seminerine... Gelişen teknolojinin çocukların sokaklardan evlerdeki lap-toplara taşıdığı online oyunlardan çok da rahatsız değil. Bu oyunların da farklı kazanımları olduğunu söylüyor;
-Yabancı dil gelişimi
-Uluslararası düzeyde sosyal etkileşim
..
  Ben bu noktada ayrılıyorum sanırım; çünkü benim için oyun hala "Kazan Çömlek Patladııııı" sevincinde :)
  Seminer sonrası sınıf içi uygulamalarda kullanabileceğimiz oyunlarla ilgili Göknur Hoca'nın da fikirlerini aldık.
*Leyla'nın cıvıltılı saatine denk gelen bu seminerde, kucağımda bebeğimle birçok insana ilham oluşum ayrıca çok mutlu etti beni.

Oyunmatik- Hasan YURTOĞLU

  "Matematik derslerini daha eğlenceli nasıl işleyebiliriz?" sorusunun uygulamalı örnekleriyle yanıtlandığı bir seminerdi diyebilirim.
  Sayılarla optimizasyon olarak ifade ediyor Hasan Hoca bu uygulamaları. Örneğin, öğrenciler farklı sayılar verilerek, dört işlemle önceden verdiğimiz bir sayıyı oluşturabilirler (1 kelime 1 işlem oyunu gibi). Bir dairenin içinde yerleştiren sayıların toplamlarının, daire içine çizilen doğrularla bölündüğünde birbirine eşit olmasının istenebileceği bir başka uygulamadan da bahsetti; aynı oyunun harflerle de uygulanabileceği paylaşıldı.

-Eşit kollu terazide dengenin korunduğu ağırlık oyunları
-Tangramlar
-Hangram (tangramın "H" harfli olanı; farklı harfler de olabilir)
-Tetromino (tetris parçaları)
-Tetra yüzler (4 kare)
-Her derste kullanılabilecek kelime oyunları, bulmacalar...
-Son zamanlarda çok gözde olan RESFEBE uygulamarı  (özellikle deyim ve atasözleri öğretiminde yararlanmanın, öğrencilerin farklı bakış açıları edinmelerine olan katkısından bahsedildi)



Güncelerimizin devamı gelecek, takipte kalınız :)



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uzaklara Doğru...

Neresinden başlasam bilmiyorum... Bazen yavaş çoğu zaman hızla geçen yedi ayı geride bıraktığımız "uzaklarda" serisinin ilk kaleme alınışı oluyor bu yazı. Atlamadan, eksiltmeden ve eklemeden tüm gerçekliğiyle aktarabilmeyi umuyorum :). Ha bugün ha yarın yola çıkacağımız günün haberini almayı beklediğimiz günlerdi. Kadir çoktan istifasını vermiş, Leyla kreşten ayrılmış, Yeşilköy'e dördümüz gidip gelmeye alışmıştık... Rapor almaya gerek yoktu; nasılsa yolculuk yakındı... Aylardan Eylül ama köy okulumuzda soba yakmaya başlamıştık bile... Ders aralarında Deniz'i emzirmek, müdür yetkili öğretmencilik oynamak, Leyla'yı da birinci sınıflarla birlikte idare etmek, işe götürdüğüm evi de derleyip toplamak her geçen gün daha da zorlaşıyordu... İkinci haftanın ortalarında, sabah ve öğleden sonra olmak üzere yolda geçirdiğimiz toplam iki saatlik yolculuğun getirdiği yorgunluk, görevlendirme sürecime ilişkin belirsizliğin yarattığı huzursuzlukla bu şekilde devam edemeyeceğimi r

Kadir'e...

Bundan yıllar evvel (9 sene önce) Kadir'le yaşama dair ortak hayaller kurmaya başladığımız dönemde bir sürü şey konuştuk, planladık, hedefledik... Etkileşimli ve zamanla şekillenen bu süreç, matruşka bebekleri anımsatır bana hep; iç içe geçmiş sıralı bir dizi şenlikli hayaller... Yaşamın ironik hallerinde buluşuyorduk çoğunlukla; konuşmalarımıza uzun süre ciddi şeyler uğramadı hiç. Esprilerin havada uçtuğu günlerde bir de baktım ki uçan benim! Günler, aylar, yıllar geçerken yüzündeki naif hikayeyi her gün okumayı, 1 Mayıslarda birlikte söylenecek marşlara tercih etmiştim; zaten sesim kimseler eşlik etmezken bana daha güzel :) Beraber yazıp yönetmeyi düşündüğümüz bir tiyatro oyunu fikrinden başlayıp bugünlere uzanan bir yol arkadaşlığı öyküsü... Ha hala oturup da iki satır yazamadık ama olsun :) Her yeni güne yeni şeylerle uyanıyorum kendim bileli. Bu, enerjimi çoğu zaman dinamik tutsa da, kendimi zamanın ritmik tik-taklarına bırakıp, biraz da yalnızca bu sesi duymak is

Varoluş

Her yıl belli ay ve dönemlerde benzer şeyler yaşıyorum. Bu bir döngü halini alır oldu. On üç yıldır... Yoklukla başlayan bir varoluş sancısı olarak tanımlayabilmek mümkün bu durumu. Tam da yirmi birinci yüzyıl dünyasında bilimde yalnız madde değil sezgilerin de işe koşulması gerektiği tartışılırken...  "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" değil de adeta "Varolmanın Dayanıl(a)maz Ağırlığı"nı her geçen gün/ay/yıl daha derinden hissediyorum sanırım. Kuvvetle muhtemel bir başka varoluşa sebep olmak da söz konusu  ağırlıkta bir paye.  Ay henüz çıkmadan yazmam gerekti... "Nisan da olmasa buluşacağımız yok!" deyip de kızma bana. Çünkü bilmelisin ki her fırsatta seninleyim baba. Şu insanı kendine dâhi yabancılaştıran yüzyılda seninle birlikte anılarımızda kalabilmek "rağmen var olmak" gibi bir şey... Farklı takvimlerde eş zamanlı yaşamak öylesine güç, öylesine zorlayıcı... Tüm güzel zamanlarımız ve anılarımız "kim tarafından, nasıl ve neden ya