Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Yaş Alma Belirtisi Olarak: Kalp Yorgunluğu...

Neresinden başlamalı bu yazının, doğrusu ben de bilmiyorum... Ve fakat uzunca bir süredir zihnimin içinde sürekli dolanıp duruyor; tüm özneleri, yüklemleri, belirtili ve belirtisiz nesneleriyle.. Üniversitede çok sevdiğim bir hocamdan ilk kez duyduğumda (muhtemelen gündemimde bambaşka konular olduğu için) kendimce tuhaf karşılamış, hatta içten içe cinsiyetçi bir söylem olduğunu düşünüp çok sinirlenmiştim; "Annelik bir hastalık; anne olan kadınların çoğu gerçekten hasta oluyorlar." demişti konuşmamızın bir yerinde.  Leyla doğduktan sonra tam da lohusalık döneminde ben de gereksiz yere zihnimi türlü kötü senaryolarla meşgul etmiştim evet ama bunun o döneme has bir özellik olduğunu bilerek çok da takılmamıştım aslında. Oysa bugün annelikte 2. yılını tamamlamış bir kadın olarak iyimserlik adına ne kadar yol aldığım ciddi bir tartışma konusu... Geçenlerde hayatımda ilk kez canımı sıkan pek çok şeyin; ki bu şeylerin Dünya geneline özgü mevzular olduğunu ve kendi küçük

Sürpriz Bebek!

Ne zaman ki çocukluğumdan, geçmiş yıllardan kalan "bazı" anılarımı yazmaya, konuşmaya ya da herhangi bir şekilde paylaşmaya çalışıyorum; anlıyorum ki içimde açtığı yara iyileşiyor, atıyor kendini... Bu yazı, işte tam da öyle bir yazı... Çocukluk yıllarımda eksikliğini hissettiğim hiçbir şey olmadı desem doğru söylemiş olurum. Bu "çok" şeye sahip olduğumuz için değildi aslında; buradaki "çok"tan ne anladığımız ile ilgili belki de... Orta gelirli, her yıl "Ocak" ayında tüm kredi borçlarının kapanacağı müjdelenen ve fakat evdeki hesapların çarşıya uymayıp bir sonraki ocak ayını iple çeken; insanların gülmek, biraz olsun kafa dağıtmak için uğradığı, nasıl olur da her şeye bu kadar iyimser yaklaştığımız anlaşılamayan bir aileydik. Düzeltiyorum; "çok" şeye sahiptik. Bugün dolu dolu gözlerle bize (Zeynep ve bana)  bakan, gördüklerinde sımsıkı sarılan, bize ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatan birileri varsa bu canım babam ve annemin yaşa

Kadir'e...

Bundan yıllar evvel (9 sene önce) Kadir'le yaşama dair ortak hayaller kurmaya başladığımız dönemde bir sürü şey konuştuk, planladık, hedefledik... Etkileşimli ve zamanla şekillenen bu süreç, matruşka bebekleri anımsatır bana hep; iç içe geçmiş sıralı bir dizi şenlikli hayaller... Yaşamın ironik hallerinde buluşuyorduk çoğunlukla; konuşmalarımıza uzun süre ciddi şeyler uğramadı hiç. Esprilerin havada uçtuğu günlerde bir de baktım ki uçan benim! Günler, aylar, yıllar geçerken yüzündeki naif hikayeyi her gün okumayı, 1 Mayıslarda birlikte söylenecek marşlara tercih etmiştim; zaten sesim kimseler eşlik etmezken bana daha güzel :) Beraber yazıp yönetmeyi düşündüğümüz bir tiyatro oyunu fikrinden başlayıp bugünlere uzanan bir yol arkadaşlığı öyküsü... Ha hala oturup da iki satır yazamadık ama olsun :) Her yeni güne yeni şeylerle uyanıyorum kendim bileli. Bu, enerjimi çoğu zaman dinamik tutsa da, kendimi zamanın ritmik tik-taklarına bırakıp, biraz da yalnızca bu sesi duymak is

Gaziantep Notları :)

Güneydoğu'nun mutfağından mıdır, tarihinden midir bilmiyorum, sihirli ve gizemli bir etkisi oluyor bu bölgenin bende. Ciğer yiyemediğim 27 yılın üstüne ilk kez Şırnak/İdil'de yediğim lezzetli "şey"in ciğer olduğunu öğrendiğim an yaşadığım şaşkınlık hala güncelliğini koruyor... Yolculuğumuz Gaziantep'e oldu bu sefer. Hasan Kalyoncu Üniversitesinde düzenlenen "Üstün Yetenekliler ve Eğitimi Kongresi"ne sözel bildiriyle katıldım ben de. Nasıl geçeceği ile ilgili bir belirsizlik vardı; yol boyu Kadir ve Zeynep'e yapacağım sunumu kaç kere sunup uyumalarına engel oldum hatırlamıyorum... Eskiden yola çıkmak tuhaf bir şekilde rahatsız ederdi beni; oysa şimdi uzasın istediğim yollar oluyor, yol gittikçe değişen her şeyin yarattığı farkındalıkla, sebepsiz mutlu oluyorum .. Yaşlanıyor muyum bilmiyorum; tek bildiğim bu düşünsel devinimin bana çook iyi geldiği... Leyla da alıştı sanırım bu yolculuklara; koltuğuna oturup dışarıyı izlerken gözlerinde ve zih

"Yaşı Çocuk"

  Bir pazar gecesi...   Haftanın maç özetleri yine televizyonlarda bu saatlerde baba; sanırım şimdilerde o kadar da tutkunu olmazdın futbolun... Bilmiyorum ki, tahmin benimki.   Sana kızıyorum, küsüyorum bazen ama yine en çok seninle paylaşıyorum içimdekileri. Yaşadığım her şeye eşlik ettiğini biliyorum; ilk kez çok uzaklara gittiğimde yalnız değildim örneğin, kızın olmanın gücünü yeşertmiştim susuz kurak topraklarda.    Sesini unutur muyum diye çok korkuyordum; unutmadım.Sesin, kahkahadan katılırken kesik kesik gelir, afacan bir çocuğa dönüştürürdü seni; gözlerin gibi, onlar da hep çocuk bakardı çünkü.    Baba, ben anne oldum. Gözümden kızım için akan her damlada seni de anlamıştım artık. Şimdi şöyle oturup konuşsak, biriken neler var neler...   Kolum kırılmıştı hani; düşmüştüm ve kırılmıştı, hiç de tedavisi olmayan bir şey değildi; alçıydı ameliyattı derken geçip gidecekti işte ne vardı ki bunda...   Sen bir kırık kola ağlamışsın hüngür hüngür... Merdiven b

Anası Turp, Babası Şalgam, Sen İçinde Gülbeşeker!

   15. aydan bildiriyorum; çok acayip büyüyorlar!   Leyla artık bizi bizle anlatıyor; birebir yaptığımız her şeyi yeri ve zamanı geldiğinde cuk diye oturtuyor. Bu kararlı ve emin tavrı zaman zaman düşündürse de beni, içimden hep cabbar olmasını diliyorum; yalan yok! Cabbarlık ve cadalozluk arasındaki o ince çizginin sıkı gözlemcisiyim; fırsatını bulduğunda çizginin her iki tarafında da seyredebiliyoruz kendisini çünkü. Gerçi bu yalnız anne ve baba olarak bizim fikrimiz. Leyla'nın bizden uzakta vakit geçirdiği anneannesi, babaannesi, dedesi, halası, teyzesi vs. hiç de hemfikir değiller bizimle; sakin, ılımlı, yumuşacık bir poğaçaymış onların yanında...   Onunla ilk göz göze geldiğimiz andan bugüne kalbi ve zihninde yerleştirdiği her şey; gülüşünden, bakışından, sarılışından, ellerini boşlukta savuruşundan, bir yerlerden çıkıyor karşımıza. Hemen hepsinde yeniden kendime dönüp, içimde sessiz bir yolculuğa çıkıyorum.   Leyla'nın ilk dediği sözcüklerden biri (ve belki de e

ODTÜ Günlükleri 3

  ODTÜ'nün havasından memleketin her yerine getirebilmeyi ne çok isterdim...   Seminer günleri boyunca tüm ekip birbirimize içinde bulunduğumuz bu atmosferin bize gerçekten iyi geldiğini tekrarladık. Dilerim tekrar buluşuruz ODTÜ'yle...    Son günün tatlı yorgunluğuyla girdiğim seminerlerden notlarla yeniden buradayım:) Mutluluk ve İlişkilerde Bağlanma- Nebi SÜMER   Güvenli bağlanmanın, anne-çocuk arasındaki sihirli bağın yaşamımıza olan etkisinin konuşulduğu semineri, bir anne ve sınıf öğretmeni olarak epey faydalı buldum.   Mutluluğun, olumlu duyguların asıl kaynağının bebekken anneyle kurulan güvenli bağlanmayla ilişkili olduğunu söyleyen Nebi Hoca, ülkelerin mutluluk düzeylerini gösteren rapor sonuçlarını bizlerle paylaştı. Raporlarda paranın mutluluğa biryere kadar katkısı olduğu fakat sonrasında etkisinin giderek azaldığı görüldü. Maddi yeterlilikten ziyade, yakın hakiki ilişkiler kurmanın, anlam ve amaç sahibi olmanın, iç motivasyonlar sebat gösteren bec

ODTÜ Günlükleri 2

  ODTÜ'de aralarda ikram edilen leziz kurabiyelerin tadı hala damağımda iken, seminer notlarını paylaşmaya devam edelim... İnsan Beyni: Evrenin En Karmaşık Sistemi- Fatoş YARMAN VURAL   Fatoş Hoca'nın yaşının engel olamadığı müthiş enerjisine hayran kaldım! İnsan beyninin içinde derin bir yolculuğa çıkardı tüm dinleyenleri. Özellikle görme duyusuyla ilgili paylaştıkları çarpıcıydı. Esas olarak aynı şeyi farklı gördüğümüzden bahsetti Vural.   Bilim dünyasının magazin haberlerine bayılıyorum fakat magazin değil gerçek bu; Mısırlı Bilim İnsanı İbn-i Heysem optiği görme bilimi olarak tanımlayan ilk insan; dünyada "Optiğin Babası" olarak bilinen İbn-i Heysem'e ne yazık ki bizler çok da aşina değiliz... Daha da acısı Newton'un ileri sürdüğünü söylediğimiz birçok fikir İbn-i Heysem'inmiş. ...   İnsan beyninin müthiş işleyişini görüp de, enerjimizi doğru yerlere kanalize edemeyişimize üzülmemek elde değil... Yurtta Code, Cihanda Code- Soner YILDIRIM

ODTÜ Günlükleri 1

  Çocuklu hayat her ne kadar her şeye yetişebilme gücünü verse de insana, sürekli yenilenen "Yapacaklar Listesi" hep kabarık... :) Bu akışa alıştığımı hissediyorum artık. Evet, sanırım daha az uykuyla idare edebilirim.    3 gün süren ODTÜ Dönem Arası Seminerleri'ne fırsat varken gidememek olmazdı. Annem, Leyla ve ben beraberce bu işin üstesinden gelebilirdik. Çocukların özellikle bebeklerin yetişkinlere göre adaptasyonunun çok daha kolay olduğunu, Leyla doğdu doğalı deneyimliyorum. Leyla'ya kolaylıkla iletebildiğim olumlu düşüncelerimi ceplerime doldurarak merhaba ANKARA!   Ankara'nın şaşırtan Şubat havası; tatlı esintisi ve güneşle beraber karşıladı bizi. İlk adımda gelip bulmuştu bizi, tebdil-i mekandaki ferahlık ...    Lisede üniversite gezilerimiz sırasında gelmiştik ODTÜ'ye fakat kampüsünün bu denli büyük olduğunu o zaman fark edememişim! Seminerlerin olduğu İİBF'ye girer girmez çok güzel karşılandık; Leyla'nın bunda etkisi var mı bilm