Ana içeriğe atla

Kadir'e...

Bundan yıllar evvel (9 sene önce) Kadir'le yaşama dair ortak hayaller kurmaya başladığımız dönemde bir sürü şey konuştuk, planladık, hedefledik... Etkileşimli ve zamanla şekillenen bu süreç, matruşka bebekleri anımsatır bana hep; iç içe geçmiş sıralı bir dizi şenlikli hayaller...

Yaşamın ironik hallerinde buluşuyorduk çoğunlukla; konuşmalarımıza uzun süre ciddi şeyler uğramadı hiç. Esprilerin havada uçtuğu günlerde bir de baktım ki uçan benim! Günler, aylar, yıllar geçerken yüzündeki naif hikayeyi her gün okumayı, 1 Mayıslarda birlikte söylenecek marşlara tercih etmiştim; zaten sesim kimseler eşlik etmezken bana daha güzel :)

Beraber yazıp yönetmeyi düşündüğümüz bir tiyatro oyunu fikrinden başlayıp bugünlere uzanan bir yol arkadaşlığı öyküsü... Ha hala oturup da iki satır yazamadık ama olsun :)

Her yeni güne yeni şeylerle uyanıyorum kendim bileli. Bu, enerjimi çoğu zaman dinamik tutsa da, kendimi zamanın ritmik tik-taklarına bırakıp, biraz da yalnızca bu sesi duymak istediğim zamanlar oluyor; ama "biraz" çok değil... Bu telaşlı ve heyecanlı çembere mutlak surette birilerini de dahil etmem gerekiyor (bana ne oluyorsa!?); ben de böyleyim n'apiim! Canım Kadir, elinden geldiğince heyecanıma ortak oldu... Bir gün karakalem çalışmalarını gördüm Kadir'in; sayfalarca... Benim gibi "Cin Ali" dahi çizemeyen birisi için, eline kalem alıp bir şeyler çizen insanlar her zaman "daha daha yetenekliler"...

Bir tarafta yoğun iş hayatı, öte yanda sınavlarına yalnızca son birkaç gün kala çalışabildiği bir bölüm arasında sıkışıp kalmışken ve her şey o kadar bulanık, göz gözü görmezken, yeni bir şeye başlama fikrini verme konusunda ben de çok tereddütte kalmıştım. Ama bu yeteneğin de bir şekilde taçlandırılması gerekirdi...

Biz yeni bir bilinmezliğe çoktan adım atmıştık. Kadir, gösterdiği çabayla her şeyi hızlandırmıştı. Okuduğu bölümü bitirdiği gün başladı bizim kutlama; çünkü sırada askerlik de vardı, bunun da kısa dönemde hallolması işlerimizi kolaylaştıracaktı. Ardından örgün şekilde okuyup iş ve okul saatlerinden kendisine kalacak kısıtlı zaman ve bölüm gereği yapılacak çalışmaların gerçek "iş"ler olması nedeniyle yine bir dizi zorluk yaşayacaktı(k). Evet yaşadı, yaşadık.



...

-Sınavlara çalışmam lazım.
-Yapılacak 3 seramik çalışmam daha var.
-Büte mi bıraksam diyorum...
-Bir yıl daha uzasa daha rahat çalışırım sanki...
-Siz gidin, ben de ders çalışırım.
...


Bitti hepsi. Yaşadıkları(mız) bir kalemin yazmaya çalıştıklarından çok daha fazlası...


Kadir, iyi ki varsın...







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uzaklara Doğru...

Neresinden başlasam bilmiyorum... Bazen yavaş çoğu zaman hızla geçen yedi ayı geride bıraktığımız "uzaklarda" serisinin ilk kaleme alınışı oluyor bu yazı. Atlamadan, eksiltmeden ve eklemeden tüm gerçekliğiyle aktarabilmeyi umuyorum :). Ha bugün ha yarın yola çıkacağımız günün haberini almayı beklediğimiz günlerdi. Kadir çoktan istifasını vermiş, Leyla kreşten ayrılmış, Yeşilköy'e dördümüz gidip gelmeye alışmıştık... Rapor almaya gerek yoktu; nasılsa yolculuk yakındı... Aylardan Eylül ama köy okulumuzda soba yakmaya başlamıştık bile... Ders aralarında Deniz'i emzirmek, müdür yetkili öğretmencilik oynamak, Leyla'yı da birinci sınıflarla birlikte idare etmek, işe götürdüğüm evi de derleyip toplamak her geçen gün daha da zorlaşıyordu... İkinci haftanın ortalarında, sabah ve öğleden sonra olmak üzere yolda geçirdiğimiz toplam iki saatlik yolculuğun getirdiği yorgunluk, görevlendirme sürecime ilişkin belirsizliğin yarattığı huzursuzlukla bu şekilde devam edemeyeceğimi r

Varoluş

Her yıl belli ay ve dönemlerde benzer şeyler yaşıyorum. Bu bir döngü halini alır oldu. On üç yıldır... Yoklukla başlayan bir varoluş sancısı olarak tanımlayabilmek mümkün bu durumu. Tam da yirmi birinci yüzyıl dünyasında bilimde yalnız madde değil sezgilerin de işe koşulması gerektiği tartışılırken...  "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" değil de adeta "Varolmanın Dayanıl(a)maz Ağırlığı"nı her geçen gün/ay/yıl daha derinden hissediyorum sanırım. Kuvvetle muhtemel bir başka varoluşa sebep olmak da söz konusu  ağırlıkta bir paye.  Ay henüz çıkmadan yazmam gerekti... "Nisan da olmasa buluşacağımız yok!" deyip de kızma bana. Çünkü bilmelisin ki her fırsatta seninleyim baba. Şu insanı kendine dâhi yabancılaştıran yüzyılda seninle birlikte anılarımızda kalabilmek "rağmen var olmak" gibi bir şey... Farklı takvimlerde eş zamanlı yaşamak öylesine güç, öylesine zorlayıcı... Tüm güzel zamanlarımız ve anılarımız "kim tarafından, nasıl ve neden ya