Ana içeriğe atla

Uzaklara Doğru...

Neresinden başlasam bilmiyorum...

Bazen yavaş çoğu zaman hızla geçen yedi ayı geride bıraktığımız "uzaklarda" serisinin ilk kaleme alınışı oluyor bu yazı. Atlamadan, eksiltmeden ve eklemeden tüm gerçekliğiyle aktarabilmeyi umuyorum :).

Ha bugün ha yarın yola çıkacağımız günün haberini almayı beklediğimiz günlerdi. Kadir çoktan istifasını vermiş, Leyla kreşten ayrılmış, Yeşilköy'e dördümüz gidip gelmeye alışmıştık... Rapor almaya gerek yoktu; nasılsa yolculuk yakındı... Aylardan Eylül ama köy okulumuzda soba yakmaya başlamıştık bile... Ders aralarında Deniz'i emzirmek, müdür yetkili öğretmencilik oynamak, Leyla'yı da birinci sınıflarla birlikte idare etmek, işe götürdüğüm evi de derleyip toplamak her geçen gün daha da zorlaşıyordu... İkinci haftanın ortalarında, sabah ve öğleden sonra olmak üzere yolda geçirdiğimiz toplam iki saatlik yolculuğun getirdiği yorgunluk, görevlendirme sürecime ilişkin belirsizliğin yarattığı huzursuzlukla bu şekilde devam edemeyeceğimi rapor almam gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Hep böyle olur bende; sisli ve bulutlu havalar gelir önce, bu havalarda yol alabilmek için tüm teknik bilgi ve donanımı devreye sokar sadece yolu düşünmeye başlarım, ne zaman ki "gayretim boşa mı gidiyor" endişesine kapılır sise ve buluta karşı kişisel olarak "saçma da olsa" olumsuz bir tavır takınmaya niyet ederim işte o zaman güneşin haylaz bir hüzmesi teselli etmeye başlar beni... O hüzmeye tutunup yol almaya çalışırken her adımda biraz daha uzaklaştığım olumsuz hava koşulları yine ve her zaman en güzel deneyimlerimin anahtarı olurlar sanki... Evet, ben yaz insanıyım. Kışın en çok beni yaza getirmesini seviyorum; Yahya Kemal'in Ankara'nın en çok İstanbul'a dönüşünü sevmesi gibi... :) 

Yeşilköy'de Teneffüs
                                           
WhatsApp'tan hayatımızın tam ortasına gelen bir mesajla, vizelerimizin çıktığını, ivedilikle uçak biletlerimizi almamız gerektiğini öğrendiğimizde mevsim geriye doğru akmış yazın getirdiği tatlı heyecan arabayı ısıtan klimayla bir anlık çarpışmış; beşinci bir mevsim oluşuvermşti sanki :). Ne getireceğinden, ne götüreceğinden habersiz ilk kez deneyimleyeceğimiz bu "şey" hepimizde o günlerde nokta noktalarla dolu boşluklarken bugün benim için kelimeler, cümleler ve işbu sanal defter...

Euro ile olan ilişkimiz uçak biletlerinin alımıyla biraz daha samimi bir hâl almış, kurla da içten içe kurlaşmalarımız başlamıştı... Gerçekten ilerleyen günlerde de gördük ki; gidip gelmelerde gündem hediye çikolatalar değil uçak biletleri fiyatları olacaktı; ki oluyor :). 

Hamburg'a bizden önce giden Didem Öğretmen'le yazışıp/konuşuyorduk... Her seferinde hava durumunun ciddiyetini hatırlatıyor, özellikle çocuklar için mutlaka kalın şeyler götürmemiz gerektiğini söylüyordu; bir de ev olayı tabii... Almanya'da hele de ülkenin ikinci büyükşehri Hamburg'da ev bulmak gerçekten tek başına en büyük zorluk. Öyle bizdeki gibi sokak sokak gezip camında kiralık/satılık ilanı olan evleri arayıp bulmak değil mevzuu... Göçmenlerle birlikte (özellikle savaşın etkisiyle Ukrayna'dan gelenlerin yoğunluğuyla) nüfusun evlerin mevcut kapasitesinden çok fazla olması, son yıllarda Almanya'da yaşanan enflasyon nedeniyle ev kiralarındaki "geçen yıllara göre nispeten fazla" artış, ev sahiplerinin ve emlak şirketlerinin kiracı seçme kriterlerinde de ciddi adımlar atmalarına neden olmuş/oluyor... Oteller, pansiyonlar henüz kiralık ev bulamayan göçmenlerle dolu ne yazık ki... Almanya'da kiralık ev bulmak için yararlanılan İnternet sitelerine üye olmakla başlıyor süreç; üyelik profilinizi oluştururken sisteme üç aylık maaş bordronuzu, ülkede bulunma sebebinize dair her türlü resmî belgeyi, Findeks kreti notunuzu :) ve emlak şirketlerinin ya da ev sahiplerinin isteği doğrultusunda gerekli tüm dokümanları yüklemeniz gerekiyor; yüklenilen belgeler elbette kişisel ve önemli bilgiler içeriyor fakat bu aşamada siz Almanya'da ev arayan bir göçmen olduğunuz için "Kim n'apsın benim pasaport numaramı; yeter ki başımı sokabileceğim bir evim olsun..." hissiyatı içinde oluyorsunuz :). Profilinizi oluşturdunuz, efendi/hanım hanımcık bir profil resmi yerleştirdiniz, başlayalım o hâlde evlere bakmaya... Burada kiralar sıcak/soğuk kira olarak iki farklı şekilde sıralanıyor. Soğuk dediğimiz yalnızca evin kiralık ücreti iken sıcak kira su-ısınma vb. kalemlerin de dâhil edildiği bizim da sıralamada tercih ettiğimiz kiralama türü. Aa tabii bize o kadar büyük eve/fazla odaya gerek yok da diyemiyoruz; çünkü burada evde yaşayan kişi başına düşen metrekare birimi anayasal yollarla garanti altına alınmış, mutlaka herkese ait bir odanın olması şart koşuluyor örneğin...
Durum böyle olunca Samsun'dan Hamburg'da kiralık ev bulmaya çalışmak gerçekten inanılmaz bir hâl alıyordu... O süreçte Hamburg'da bir yılı aşkın süredir görev yapan öğretmen arkadaşlar yardımcı olmaya çalışsalar da tanıdık ev sahibi olmadığı sürece bu iş gerçekten her yönüyle çok yıpratıcı oluyordu... Ev arama konularına girmişiz ama daha uçağa binmedik ki...

Ne düşündük/neye güvendik bilmiyorum ama 05:15 kalkış saatli uçağımız için alarm kurmamıştık (Ankara'da gerçekleşen Yurt Dışı Öğretmen Görevlendirme Sınavı'na giderken de aynı şeyi yaşamıştık) ve o gün yatak/yorgan/yastık ne var ne yok her şeyimizi paketleyip bavullarımızı beraber hazırladığımız annem de benzer durumdaydı. Kadir'in annesinin telefonuyla uyanmış neredeyse uçağa son dakikada yetişmiştik. Babaannenin bizim için hazırladığı tereyağlarını arkamızda bırakmış ama Hamburg'a kadar bizimle gelecek olan yolluklarımızı da yanımıza alıp yeni bir ülkeye doğru yola çıkıyorduk... Şimdi düşündüğümde vedalaşma anında işin henüz ciddiyetinin farkında olmadığımı söyleyebilirim... Aslında aynı anda hissedilen iç içe geçmiş bir sürü duyguyla baş etmeye çalışmaktan gerçek bir veda yaşayamamışım gibi düşünüyorum...

Ama neresinden bakarsak bakalım o duyguların hepsi benimdi ve hepsi de çok güzeldi... :)

Ve yolculuk başlıyor...




Yorumlar

  1. Süper bir yazı olmuş uzun ama bir solukta okudum yolunuz açık geleceğiniz parlak olsun inşallah

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel kaleme alınmış bir hayat ,Sade akıcı ve net yyazilmis ,Hatta okurken bir an olayın içinde hissettim kendimi,Yolunuz açık şansınız bol olsun güzel aile

    YanıtlaSil
  3. Okudukça sizinle heyecanlandım, duygulandım. Çok özlediğimi farkettim. Gözlerim dolu dolu oldu. Yaşadığınız güzel heyecanlar artarak devam etsin.

    YanıtlaSil
  4. Bu yeni yolun sana,eşine ve evlatlarına hep iyi ki leri söyletsin.
    Bence insanlar konfor alanından çıkmadan başarıya yeni hayallere kavuşamıyor.
    Darısı başıma :)

    YanıtlaSil
  5. Umarım emeklerinize değer, herşey gönlünüzce olsun..

    YanıtlaSil
  6. Bir solukta okudum devamını merakla bekliyorum siz aklıma geldikçe hep içime güzel enerjiler doğuyor sanki seneler sonra çokça başarılarınızdan bahsedecekmisiz gibi özlemek duygusu bazen insanın ayağına çelme takmaya çalışsa da iyiki yapmışım hissi o dengeyi sağlayacaktır ♥️ bu uzun yolda güzel enerjiler diliyorum

    YanıtlaSil
  7. Valizler hazırlanırken çocuklarla bilmedikleri yerde ne yapacaklar nasıl yapacaklar derken Özlem hiç aklıma gelmemişti. Geldiğimde gördüm ki değişen sadece mekanmış. Evinize yine ,şarkılar türküler dolmuş .Yarım kalan şarkılar türküler hemen tamamlanıyor .Mücadelemizde" biriz birlikteyiz." dercesine. Ayten Sarı.

    YanıtlaSil
  8. Benzer süreçleri yaşadığımız için duygu bana geçti hocam. 😍

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadir'e...

Bundan yıllar evvel (9 sene önce) Kadir'le yaşama dair ortak hayaller kurmaya başladığımız dönemde bir sürü şey konuştuk, planladık, hedefledik... Etkileşimli ve zamanla şekillenen bu süreç, matruşka bebekleri anımsatır bana hep; iç içe geçmiş sıralı bir dizi şenlikli hayaller... Yaşamın ironik hallerinde buluşuyorduk çoğunlukla; konuşmalarımıza uzun süre ciddi şeyler uğramadı hiç. Esprilerin havada uçtuğu günlerde bir de baktım ki uçan benim! Günler, aylar, yıllar geçerken yüzündeki naif hikayeyi her gün okumayı, 1 Mayıslarda birlikte söylenecek marşlara tercih etmiştim; zaten sesim kimseler eşlik etmezken bana daha güzel :) Beraber yazıp yönetmeyi düşündüğümüz bir tiyatro oyunu fikrinden başlayıp bugünlere uzanan bir yol arkadaşlığı öyküsü... Ha hala oturup da iki satır yazamadık ama olsun :) Her yeni güne yeni şeylerle uyanıyorum kendim bileli. Bu, enerjimi çoğu zaman dinamik tutsa da, kendimi zamanın ritmik tik-taklarına bırakıp, biraz da yalnızca bu sesi duymak is

Varoluş

Her yıl belli ay ve dönemlerde benzer şeyler yaşıyorum. Bu bir döngü halini alır oldu. On üç yıldır... Yoklukla başlayan bir varoluş sancısı olarak tanımlayabilmek mümkün bu durumu. Tam da yirmi birinci yüzyıl dünyasında bilimde yalnız madde değil sezgilerin de işe koşulması gerektiği tartışılırken...  "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" değil de adeta "Varolmanın Dayanıl(a)maz Ağırlığı"nı her geçen gün/ay/yıl daha derinden hissediyorum sanırım. Kuvvetle muhtemel bir başka varoluşa sebep olmak da söz konusu  ağırlıkta bir paye.  Ay henüz çıkmadan yazmam gerekti... "Nisan da olmasa buluşacağımız yok!" deyip de kızma bana. Çünkü bilmelisin ki her fırsatta seninleyim baba. Şu insanı kendine dâhi yabancılaştıran yüzyılda seninle birlikte anılarımızda kalabilmek "rağmen var olmak" gibi bir şey... Farklı takvimlerde eş zamanlı yaşamak öylesine güç, öylesine zorlayıcı... Tüm güzel zamanlarımız ve anılarımız "kim tarafından, nasıl ve neden ya