Ana içeriğe atla

2021 ve Ben/ Yaz Biterken

    Yılın üçte ikisinin tamamlandığında durup durup şaşırdığım ve tüm bu zaman aralığında yaşadıklarımı yazıya dökme özlemiyle yanıp tutuştuğum günlerden sıcacık bir merhaba... Otuzlu yaşların kendine has "daha bir ben olma duruşu"ndan mıdır yoksa yaşamın anlamını bulmaya her zamankinden daha yakın olduğuma dair güçlü hissiyattan mıdır bilmiyorum 2021 yılının başından itibaren zihnimde kendiliğinden filizlenen bir şeylere dair yazarak daha derinlemesine düşünmeyi istiyorum esasen. Dar zamanlarda art arda yaşadıklarımın yoğunluğu da şüphesiz etkilemiştir bu düşünsel devinim sürecini...

    Küresel salgındır, Covid-19'dur, pandemidir bunlara hiç girmek istemiyorum. Fragmanı ekranlarda hâlâ dönüp duran başı ve sonu karanlık sıkıcı bir korku filminin ötesine geçemedi henüz benim için. Tabii tüm o belirsizlik içinde yaşanılanların da birer deneyim olduğu ve dolayısıyla da süreç içerisinde yeni öğrenmelerin de gerçekleştiği gerçeğini göz ardı etmemek gerek. Zamanın ruhuna zorunlu da olsa uyumlanma sürecinin özellikle dijitalleşme bağlamında hatırı sayılır bir etkisi olduğunun da altını çizmek gerek sanırım. Evde karılan mayalı ekmek hamurlarından payıma düşenler bir yana uzaktan eğitim ve evde kalmanın da tatlı meyvelerinden biraz olsun nasiplenebildim diyelim...

    2020 Eylül'de Sınıf Eğitimi Doktora Programına kabul edildiğimi öğrenmemle yeni bir alan daha açılmış oldu önümde. Okulların küresel salgın nedeniyle kısa süre açık kalmasının ardından yeniden evlerden uzaktan eğitime başlanması doktora derslerimdeki öğrenci sorumluluğuyla birleşince ekran karşısında geçirdiğim süre boyumu aştı a dostlar! Hâlihazırda boyun düzleşmesi teşhisine nail olan şahsım masaüstü bilgisayarı kullanma süremdeki ani artışla epey bir yol aldı tahmin ediyorum (!). 2020 bitmeden ailecek geçirdiğimiz Covid deneyimini de eklersek "iyi tarafından bakalım" bağışıklığımız pek bir güçlenerek karşıladık 2021'i... (Bu arada hastalığı ilaçsız ve nispeten kolayca atlatmamdaki en büyük katkının şişe şişe sular ve kavanozlarca yoğurta ait olduğunu atlamayalım.)

    Doktora sürecinin gerçek manada ciddiyetini sabahlara kadar yetiştirmeye çalıştığım ödevlerle, hemen her gün yapmam gereken okumalar ve yazma pratikleriyle, farklı alanlara ait araştırmalar ve yayınlar arasında kurmam gereken bağlantılar aracılığıyla deneyimlediğim zihinsel egzersizlerle az biraz kavrayabildim denebilir belki. Hâlâ çoook çalışmak, çok okumak, çok yazmak gerek elbette...

    Okumak, yazmak, araştırmakla geçen yoğun süreçte zamanın da akışının farklılaştığını hissediyorum her seferinde. Tam da o akış içerisinde zamanın değeri ve yapmak istenilenlere yönelik derin bir farkındalık beliriyor ufukta. Belki de tam da bu sebeple yaşamımda kariyer basamaklarını yürürken girdiğim farklı yollar hep aynı zamanlara denk geliyor; her biri birbirini tamamlıyor sanırım... Örneğin doktora döneminin yoğunluğu yapabileceğim farklı şeylere dair inancımı eksiltmiyor tersine artırıyor; bu formül her zaman doğru şekilde işleyecek değil muhakkak fakat enerjimi ve motivasyonumu ayakta tutan aynı anda "aslında farklı gibi görünen fakat özünde birbirini destekleyen" farklı yollarda verdiğim uğraşı... En azından bana yarayan ve beni mutlu eden bu. Tabii ki de bu yoğun sürece farklı birtakım yeni maceralar ekledim 😎. 

    Millî Eğitim Bakanlığı'nın belli şartlar çerçevesinde öğretmenlere sunduğu Yurtdışı Öğretmen Görevlendirme programına bu yıl ikinci kez niyet ettim. Aslında geçen sene yalnızca yazılı sınava girmemle sınırlı olan deneyimime bu sene farklı olarak yazılı sınava hazırlanmayı da ekledim ve sonuç +14 puan olarak sonuç sayfasına yansıdı. Akabinde aldığım yazılı sınav notuyla temsil yeteneği sınavına hak kazandığımı öğrendim ve girdiğim temsil yeteneği sınavından aldığım puanla da "SÜRPRİZ" yurt dışında görevlendirilecek öğretmenler listesinde olduğum bayağı bayağı sonuç sayfasında ekrana-karşıma gelmişti işte. Sonucun doğruluğuna dair şüphelerim ve o anki heyecanla dört beş kere sonuç sayfasını yenilediğimi hatırlıyorum ve fakat değişmiyordu; ekranda bilgileri verilen öğretmen şüphesiz bendim, her şey yerli yerinde ve tastamamdı. 2021-2022 Eğitim Öğretim Yılı ilk dönemi için görevlendirilecek öğretmenler belli oldu; ben ve geriye kalan öğretmenler bekliyoruz fakat en erken seneye Eylül'de görevlendiriliriz diye tahmin ediyorum...
*Sınav deneyimim ve sürece ilişkin detaylı bilgilendirme başka bir yazının konusu olabilir belki.

    2021 ardı sıra koşan günler, dinmeyen heyecan, bitmeyen yoğunlukla devam ederken o da ne içimde pıt pıt atan minik kalbiyle canıma can katan sürpriz bir gelişme 🐣. Mayıs'ın son günü hayatımızın orta yerine düşen çift çizgi bundan sonra yaşayacağımız dört kişilik yeni günlerin başlangıcını simgeliyordu ve bunu da çift olma durumuyla vurguluyordu sanki. 

...

"Gelsin hayat bildiği gibi gelsin; işimiz bu yaşamak..."




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uzaklara Doğru...

Neresinden başlasam bilmiyorum... Bazen yavaş çoğu zaman hızla geçen yedi ayı geride bıraktığımız "uzaklarda" serisinin ilk kaleme alınışı oluyor bu yazı. Atlamadan, eksiltmeden ve eklemeden tüm gerçekliğiyle aktarabilmeyi umuyorum :). Ha bugün ha yarın yola çıkacağımız günün haberini almayı beklediğimiz günlerdi. Kadir çoktan istifasını vermiş, Leyla kreşten ayrılmış, Yeşilköy'e dördümüz gidip gelmeye alışmıştık... Rapor almaya gerek yoktu; nasılsa yolculuk yakındı... Aylardan Eylül ama köy okulumuzda soba yakmaya başlamıştık bile... Ders aralarında Deniz'i emzirmek, müdür yetkili öğretmencilik oynamak, Leyla'yı da birinci sınıflarla birlikte idare etmek, işe götürdüğüm evi de derleyip toplamak her geçen gün daha da zorlaşıyordu... İkinci haftanın ortalarında, sabah ve öğleden sonra olmak üzere yolda geçirdiğimiz toplam iki saatlik yolculuğun getirdiği yorgunluk, görevlendirme sürecime ilişkin belirsizliğin yarattığı huzursuzlukla bu şekilde devam edemeyeceğimi r

Kadir'e...

Bundan yıllar evvel (9 sene önce) Kadir'le yaşama dair ortak hayaller kurmaya başladığımız dönemde bir sürü şey konuştuk, planladık, hedefledik... Etkileşimli ve zamanla şekillenen bu süreç, matruşka bebekleri anımsatır bana hep; iç içe geçmiş sıralı bir dizi şenlikli hayaller... Yaşamın ironik hallerinde buluşuyorduk çoğunlukla; konuşmalarımıza uzun süre ciddi şeyler uğramadı hiç. Esprilerin havada uçtuğu günlerde bir de baktım ki uçan benim! Günler, aylar, yıllar geçerken yüzündeki naif hikayeyi her gün okumayı, 1 Mayıslarda birlikte söylenecek marşlara tercih etmiştim; zaten sesim kimseler eşlik etmezken bana daha güzel :) Beraber yazıp yönetmeyi düşündüğümüz bir tiyatro oyunu fikrinden başlayıp bugünlere uzanan bir yol arkadaşlığı öyküsü... Ha hala oturup da iki satır yazamadık ama olsun :) Her yeni güne yeni şeylerle uyanıyorum kendim bileli. Bu, enerjimi çoğu zaman dinamik tutsa da, kendimi zamanın ritmik tik-taklarına bırakıp, biraz da yalnızca bu sesi duymak is

Varoluş

Her yıl belli ay ve dönemlerde benzer şeyler yaşıyorum. Bu bir döngü halini alır oldu. On üç yıldır... Yoklukla başlayan bir varoluş sancısı olarak tanımlayabilmek mümkün bu durumu. Tam da yirmi birinci yüzyıl dünyasında bilimde yalnız madde değil sezgilerin de işe koşulması gerektiği tartışılırken...  "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" değil de adeta "Varolmanın Dayanıl(a)maz Ağırlığı"nı her geçen gün/ay/yıl daha derinden hissediyorum sanırım. Kuvvetle muhtemel bir başka varoluşa sebep olmak da söz konusu  ağırlıkta bir paye.  Ay henüz çıkmadan yazmam gerekti... "Nisan da olmasa buluşacağımız yok!" deyip de kızma bana. Çünkü bilmelisin ki her fırsatta seninleyim baba. Şu insanı kendine dâhi yabancılaştıran yüzyılda seninle birlikte anılarımızda kalabilmek "rağmen var olmak" gibi bir şey... Farklı takvimlerde eş zamanlı yaşamak öylesine güç, öylesine zorlayıcı... Tüm güzel zamanlarımız ve anılarımız "kim tarafından, nasıl ve neden ya