Ana içeriğe atla

Büyüme mi Atak mı?!


  Gün geçmiyor ki annelik kariyerimde her geçen gün yeni bir bilgiye daha rast gelmeyeyim... Bu kadar kısa zamanda bunca bilgi yüklemesi, üniversite yıllarımın sınav haftalarında kaldı sanıyordum; yanılmışım... 

  Y kuşağı anne olmak zor dostum zor... Zaman çok çabuk değişiyor; yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen internette yığınla "bilgi"ye maruz kalıyorsun, çocukta gözlemlediğin rutin dışı minicik bir durumu öylece es geçemiyor, oradan buradan okuyup birleştirdiklerinle kendi kendine doktorculuk oynuyor, teşhisi koyuyor hemen tedaviye alıyorsun, "bakalım bu haftamızda gelişim hanemize neler eklenecek" merakıyla bin bir takla atıyorsun, yahu sabret işte her şeyin bir zamanı var!

  Anneliğin zaman içinde getirdiği çok komik haller de var tabii. Leyla'dan önce gözlemlediğim bu komiklikler bende de kendini belli etmeye başlıyor yavaş yavaş; bunun farkında oluyor olmam tek tesellim :) Benim en çok güldüğüm özne ve nesnesi birinci çoğul şahıs olan cümleler (evet ben de artık böyle cümle kuruyorum; bknz:Kakamızın rengi biraz değişik bugün:) Neyse, bu başka bir yazı konusu; biz asıl konuya dönelim.

  Efendim büyüme atakları haftaları varmış (tıp fakültesi öğrencisi kardeşim, çocuklu teyzelerim ve annemle bunu paylaştığımda her ne kadar "hadi canım" bakışı ve gülüşüyle karşılaşmış olsam da varmış işte varmış:)!! Adamlar kocaman kitap yazmışlar sırf bu haftaları  anlatan:   https://www.thewonderweeks.com/

  Yavrumun büyüme atağı haftasında olduğunu öğrenmem gerçekten epey zaman aldı, pamuk gibi yumuşacık, sakin çocuğa değişik bir şeyler olmaya başladı:
-Sürekli kucakta olmak istemeler
-Huzursuzluk, mızmız haller
-Emme sıklığını artırmalar
-Saatlerce uykusuz kalmalar
-Benimle yapışık yaşama isteği
...

  O haftalar gerçekten böyle geçiyor, çocuktan çocuğa belirtiler değişebiliyor; birinin iştahı artarken diğerinin azalabiliyor, ya çok uyuyor ya da hiç uyumuyor gibi. Bu işte bir tuhaflık var diyorsunuz ama ve sahiden o haftanın sonunda çocukta bir büyümeler bir gelişimler sormayın gitsin. Her büyüme atağı haftası ardından bebemiz yeni bir şeyler yapabiliyor; gülmeyi öğreniyor, aguluyor, dönmeye başlıyor... Zaten edindiği bu süper güçler onu huzursuz ediyor, tribe giriyor, ilk kez deneyimleyeceği eylemlerin bilinmezliği rahatsız ediyor tabii. Hep şu örnek veriliyor bununla ilgili; "Bir sabah uçabiliyor olduğunuzu öğrenseniz ne hissederdiniz?". Büyümek de, dünyaya alışmak da sancılı bir işmiş Leyla'mla bunu bir kez daha öğrenmiş oldum ben de.

  Haftanın sonunda süper kahramanı edindiği yeni becerilerle izlemek işin en güzel yanı, bir gülücük bir agucuğa aşık oluyorum; Allah'ım sen aklımı koru :)






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uzaklara Doğru...

Neresinden başlasam bilmiyorum... Bazen yavaş çoğu zaman hızla geçen yedi ayı geride bıraktığımız "uzaklarda" serisinin ilk kaleme alınışı oluyor bu yazı. Atlamadan, eksiltmeden ve eklemeden tüm gerçekliğiyle aktarabilmeyi umuyorum :). Ha bugün ha yarın yola çıkacağımız günün haberini almayı beklediğimiz günlerdi. Kadir çoktan istifasını vermiş, Leyla kreşten ayrılmış, Yeşilköy'e dördümüz gidip gelmeye alışmıştık... Rapor almaya gerek yoktu; nasılsa yolculuk yakındı... Aylardan Eylül ama köy okulumuzda soba yakmaya başlamıştık bile... Ders aralarında Deniz'i emzirmek, müdür yetkili öğretmencilik oynamak, Leyla'yı da birinci sınıflarla birlikte idare etmek, işe götürdüğüm evi de derleyip toplamak her geçen gün daha da zorlaşıyordu... İkinci haftanın ortalarında, sabah ve öğleden sonra olmak üzere yolda geçirdiğimiz toplam iki saatlik yolculuğun getirdiği yorgunluk, görevlendirme sürecime ilişkin belirsizliğin yarattığı huzursuzlukla bu şekilde devam edemeyeceğimi r

Kadir'e...

Bundan yıllar evvel (9 sene önce) Kadir'le yaşama dair ortak hayaller kurmaya başladığımız dönemde bir sürü şey konuştuk, planladık, hedefledik... Etkileşimli ve zamanla şekillenen bu süreç, matruşka bebekleri anımsatır bana hep; iç içe geçmiş sıralı bir dizi şenlikli hayaller... Yaşamın ironik hallerinde buluşuyorduk çoğunlukla; konuşmalarımıza uzun süre ciddi şeyler uğramadı hiç. Esprilerin havada uçtuğu günlerde bir de baktım ki uçan benim! Günler, aylar, yıllar geçerken yüzündeki naif hikayeyi her gün okumayı, 1 Mayıslarda birlikte söylenecek marşlara tercih etmiştim; zaten sesim kimseler eşlik etmezken bana daha güzel :) Beraber yazıp yönetmeyi düşündüğümüz bir tiyatro oyunu fikrinden başlayıp bugünlere uzanan bir yol arkadaşlığı öyküsü... Ha hala oturup da iki satır yazamadık ama olsun :) Her yeni güne yeni şeylerle uyanıyorum kendim bileli. Bu, enerjimi çoğu zaman dinamik tutsa da, kendimi zamanın ritmik tik-taklarına bırakıp, biraz da yalnızca bu sesi duymak is

Bir Yaş Alma Belirtisi Olarak: Kalp Yorgunluğu...

Neresinden başlamalı bu yazının, doğrusu ben de bilmiyorum... Ve fakat uzunca bir süredir zihnimin içinde sürekli dolanıp duruyor; tüm özneleri, yüklemleri, belirtili ve belirtisiz nesneleriyle.. Üniversitede çok sevdiğim bir hocamdan ilk kez duyduğumda (muhtemelen gündemimde bambaşka konular olduğu için) kendimce tuhaf karşılamış, hatta içten içe cinsiyetçi bir söylem olduğunu düşünüp çok sinirlenmiştim; "Annelik bir hastalık; anne olan kadınların çoğu gerçekten hasta oluyorlar." demişti konuşmamızın bir yerinde.  Leyla doğduktan sonra tam da lohusalık döneminde ben de gereksiz yere zihnimi türlü kötü senaryolarla meşgul etmiştim evet ama bunun o döneme has bir özellik olduğunu bilerek çok da takılmamıştım aslında. Oysa bugün annelikte 2. yılını tamamlamış bir kadın olarak iyimserlik adına ne kadar yol aldığım ciddi bir tartışma konusu... Geçenlerde hayatımda ilk kez canımı sıkan pek çok şeyin; ki bu şeylerin Dünya geneline özgü mevzular olduğunu ve kendi küçük