Ana içeriğe atla

-1-


  Ah Leyla! Hayatıma ruhunu getireli,paletime tonundan bi'haber olduğum çeşit çeşit renkleri katalı bir yıl, koca bir yıl olmuş ha! Geçerken yavaş gibi ama buradan bakınca da ne hızlıymış dedirtiyor insana...

  Doğduğun güne ait her an, aynı tazelikte koruyor yerini. Taze anneye, kucağına bebeği verilir verilmez, doğum sonrası ilk muayene sonuçlarını anlatıyordu bir doktor:

-Kalbinde delik var, çocuk kalp doktoruna muayene olması gerek; gidebileceğiniz isimler bu kağıtta yazıyor...
-Sol ayağında içe doğru bir eğrilik söz konusu; düzelmeyebilir, takip edilmesi gerek...
-Sarılık değerinin yüksekliği beyne zarar verebilir; kontrol altında tutulmalı...

  Bir süre sonra farklı bir gezegene yerleşmiş, frekans ayarlarım bozulmuş, söylenilenleri farklı sinyallerle eşleştirmeye çalışıyordum... Anneliğin yükledikleri ve yükleyeceklerinden gözüm korkmuştu belli ki, daha ilk günden.

  Uzun zaman artık pijamalarla yapışık yaşayacağımı düşündüm, hayatımda başka şeylere yer yoktu, olmayacaktı da sanki. Sürekli emzirerek, yarı uykulu yarı uyanık halde evin içinde gezeleyerek geçecekti zaman... Her akşam 8-12 arası gaz sancıların olacak, sen çılgınlar gibi ağlarken biz de nöbetleşe çeşitli yöntemler deneyecektik. Pilates topunun üstünde kucağımızda seninle zıplamak tüm denemeler arasında en iyi sonucu verecekti.

  "Ben bundan sonra ne yapacağım Allah'ım!" şeklinde iç muhasebelerim olacak, doludan boşa aktarma çabalarımda, yolun sonu hep "zaman sadece birazcık zaman..."a çıkacaktı.

  Büyüttün beni, dünyamı büyüttün Leyla... Bir yıldır içimde dolup taşan heyecanım, "dünyaları kurtarırım" hissimin sebebisin. Sen bana kimselerin, hiçbir şeyin getiremediklerini getirdin; teşekkür ederim...

  Hayatı anlatmaya kalkmayacağım sana. Acele etmeden, sürprizlerle yaşamanı diliyorum. Hayat mücadele ettikçe, direndikçe, tırnakların ve dişinle çabaladıkça güzel; birlikte daha da güzel...

  Yalnız senin yaşın değil, benim de anneliğimin yıl dönümü bugün. Pastandaki mumu üflerken ben de sana ait dileklerimi paylaşayım o halde...

  İçten, samimi ol kızım; gülünce gerçekten gül, severken de öyle... Nefretten kinden uzak dur, kötü duygularla en çok kendine zarar veriyor insan; unutma! İçinin ısındığı insanlara daha çok vakit ayır. İnceliklerin olsun; her gün olmasa da haftada bir mutlu ettiğin birileri olsun hayatında. Sevgi dolu küçük notlarla şaşırt, mutlu et onları... Yükte hafif pahada ağır hediyeler bunlar; mutluluğu, hissettirdikleri tam sandıklarda saklamalık... Sen es geçme bunları hayatta; gel beni dinle... 

  Mutfakta bir şeyi çok iyi yapmayı öğren; harcında ruhun da olan... Yaşamının her döneminde herkese tattırmaya çalış ondan. 

  Haksızlık karşısında bir duruşun olsun. Kantarın topuzunu kaçırmadan olsun hesapların; yiğidi öldür hakkını da ver...

  Kendine duyduğun saygıyı her zaman diri tut. Hırslarının, tuhaf takıntılarının esiri olma sakın. Gezindiğini hissedersen kalbinde bir yerlerde, çekip al onları oradan.
  
  Aslına bakarsan bir miktar olgun olmanı isterim ama içindeki çocuğu da kaybetmeden...

  Gülmek öyle güzel ve gerçek dursun ki sende, gülüşün gelsin ilk
akıllara... 

  Sen karşılık beklemeden iyi ol, dürüst ol, sevecen ol... Kimse bilmese de sen bilirsin doğruluğunu, huzurla koyarsın başını yastığa... Acele etme, zaman doğruyu gelip yakalıyor nihayetinde.

  Işık ol karanlıkta kalanlara, aydınlığını paylaş Leyla...

  Doğanın dostu ol kızım; yıldızlardan yapraklara sesini duy hepsinin, konuş onlarla...

  Okuduğumuz kitaplar, dinlediğimiz müzikler, izlediğimiz filmler, seyre daldığımız resimler, kuracağımız bir sürü hayallerle heyecanlanalım...

  Nice yıllara Leyla'm!
  İyi ki geldin!






  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uzaklara Doğru...

Neresinden başlasam bilmiyorum... Bazen yavaş çoğu zaman hızla geçen yedi ayı geride bıraktığımız "uzaklarda" serisinin ilk kaleme alınışı oluyor bu yazı. Atlamadan, eksiltmeden ve eklemeden tüm gerçekliğiyle aktarabilmeyi umuyorum :). Ha bugün ha yarın yola çıkacağımız günün haberini almayı beklediğimiz günlerdi. Kadir çoktan istifasını vermiş, Leyla kreşten ayrılmış, Yeşilköy'e dördümüz gidip gelmeye alışmıştık... Rapor almaya gerek yoktu; nasılsa yolculuk yakındı... Aylardan Eylül ama köy okulumuzda soba yakmaya başlamıştık bile... Ders aralarında Deniz'i emzirmek, müdür yetkili öğretmencilik oynamak, Leyla'yı da birinci sınıflarla birlikte idare etmek, işe götürdüğüm evi de derleyip toplamak her geçen gün daha da zorlaşıyordu... İkinci haftanın ortalarında, sabah ve öğleden sonra olmak üzere yolda geçirdiğimiz toplam iki saatlik yolculuğun getirdiği yorgunluk, görevlendirme sürecime ilişkin belirsizliğin yarattığı huzursuzlukla bu şekilde devam edemeyeceğimi r

Kadir'e...

Bundan yıllar evvel (9 sene önce) Kadir'le yaşama dair ortak hayaller kurmaya başladığımız dönemde bir sürü şey konuştuk, planladık, hedefledik... Etkileşimli ve zamanla şekillenen bu süreç, matruşka bebekleri anımsatır bana hep; iç içe geçmiş sıralı bir dizi şenlikli hayaller... Yaşamın ironik hallerinde buluşuyorduk çoğunlukla; konuşmalarımıza uzun süre ciddi şeyler uğramadı hiç. Esprilerin havada uçtuğu günlerde bir de baktım ki uçan benim! Günler, aylar, yıllar geçerken yüzündeki naif hikayeyi her gün okumayı, 1 Mayıslarda birlikte söylenecek marşlara tercih etmiştim; zaten sesim kimseler eşlik etmezken bana daha güzel :) Beraber yazıp yönetmeyi düşündüğümüz bir tiyatro oyunu fikrinden başlayıp bugünlere uzanan bir yol arkadaşlığı öyküsü... Ha hala oturup da iki satır yazamadık ama olsun :) Her yeni güne yeni şeylerle uyanıyorum kendim bileli. Bu, enerjimi çoğu zaman dinamik tutsa da, kendimi zamanın ritmik tik-taklarına bırakıp, biraz da yalnızca bu sesi duymak is

Varoluş

Her yıl belli ay ve dönemlerde benzer şeyler yaşıyorum. Bu bir döngü halini alır oldu. On üç yıldır... Yoklukla başlayan bir varoluş sancısı olarak tanımlayabilmek mümkün bu durumu. Tam da yirmi birinci yüzyıl dünyasında bilimde yalnız madde değil sezgilerin de işe koşulması gerektiği tartışılırken...  "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" değil de adeta "Varolmanın Dayanıl(a)maz Ağırlığı"nı her geçen gün/ay/yıl daha derinden hissediyorum sanırım. Kuvvetle muhtemel bir başka varoluşa sebep olmak da söz konusu  ağırlıkta bir paye.  Ay henüz çıkmadan yazmam gerekti... "Nisan da olmasa buluşacağımız yok!" deyip de kızma bana. Çünkü bilmelisin ki her fırsatta seninleyim baba. Şu insanı kendine dâhi yabancılaştıran yüzyılda seninle birlikte anılarımızda kalabilmek "rağmen var olmak" gibi bir şey... Farklı takvimlerde eş zamanlı yaşamak öylesine güç, öylesine zorlayıcı... Tüm güzel zamanlarımız ve anılarımız "kim tarafından, nasıl ve neden ya